30 Ocak 2012 Pazartesi

Pazardı dün gezdik biz:)
Dear blogmates, Dün sevgilimle beraberdim. 2 aydır beraberiz kendisiyle. Aslında hızlı gelişen bir olaydı ki, hiç sevmem acele işleri. Ama içtenliği, sıcakkanlılığı,sevecenliği ve ilgisi hoşuma gitti, ruhum pohpohlandı biraz, iyi geldi,sanırım bu durum  ihtiyacım olan şeydi  buaralar...
Sabah  10'da Cevahir'de  SevgilimY ile buluştuk, ona yakın olsun diye, yani öyle düşündüğünüz gibi ikimizin de ortasında filan değil:) Biraz üşütmüş kendileri. Kahvaltı için sözleşmiştik SevgilimY ile, 2 arkadaşı daha bize katıldı,onlarda çiftmiş, dün yeni tanıstım. SevgilimY bunları pek sever,değer verirmiş. Edi ile Büdü diyelim adlarına:)  Çünkü farklılıkların ve uyumsuzlukların uyumu vardı kendilerinde:)
Sonra herdaim olduğu gibi, plan yapma işi bana kaldı.Niye böyle oluyorsa hep!?  "Benim için farketmez" cümlesini beni tanıyanlar benim yanımda pek kullanmazlar:) Nefret ederim bu cümleden. Hani ortaya birkaç alternatif sunulur, sonra da benim için farketmez dersen no problem, çünkü  düşünceni belirtmiş ve diğerlerine empoze etmemek adına tekrarlamayarak siz bilirsiniz demişssindir. Ama hem hiç bir öneride bulunmayıp, hem de her plan için "benim için farketmez"diyenlere sinir olurum! Fikrin yok mu yahu?! Neyse, kahvaltının ardından günümüz 1 saate yakın süren "farketmez" faslıyla devam etti. İstiklal'den devam edip Tünel ile Karaköy'e geçtik ve sonra tram ile Beyazıt durağında indik.Biraz sahaflarda dolaştık,2 kitap aldım kendime.
Efendim, buralar, yani oralar, yani tarihi yarımada, benim çok sevdiğim yerler olurlar şu  şehr-i 34'de. hani sorulduğunda genelde denir ya, Beyoğlu , Beşiktaş ve ya Bakırköy, benimde vazgeçilmezim  tarihi yarımadadır. Sanat tarihi ve arkeolojiye merakın ötesinde olan ilgim ve bilgim dolayısıyla daha bir severim gezmeyi dolaşmayı oralarda.Çemberlitaş'a yürüdük hep beraber, Çorlulu Ali Paşa Medresesinde çay, II.Abdülhamit türbesinin bulunduğu bahçenin içerisinde olan Türkocağında kahvelerimizi içtik.Çok otantik bir yerdir orası. Avlusunda Osmanlı'nın son söneminde yaşamış önemli sadrazamlar,şairler,düşünce ve ilim insanları, hatta hanedanın son mensuplarının bile mezarları burada. Aralarından yürüyüp  Türkocağının verandasında oturmak ve kahve yudumlamak farklı bir duygu.
Ordan kalktık, biraz Sultanahmet meydanında dolaştık. Karnımız acıktı, Sultanahmet köftecisine daldık, köfteleri yuvarladık:) Ardından Yerebatan sarnıcını dolaştık.Tabiki bizimkilerde ilgisizlik belirtileri başgösterdi. Tarih bilinci olmayan insanlarla sanırım anlaşamıyorum. Gördüğü eserleri sadece  geçmişten kalan bir anıt olarak değerlendiren,neden ne zaman kim tarafından oraya konulduğu/yapıldığı ve asırlardır nelere şahit olduğunu anlatırken bile yarım kulak dinleyenlere şaşıyorum.Elin 80 yaşındaki Japonu, Korelisi, kalkıp dünya yoldan geliyor senin  kim dikmiş bu taşı buraya dediğin Obelisk'e!!
Sevgilimle müe kartımız var. Aslında dün Sultanahmet meydanındaki  Tüürk-İslam Eserleri Müzesi(İbrahim Paşa Sarayı desem daha çok anlayanınız olur, hani dizide  bahçesine heykeller koydurduğu sarayı makbul/maktul İbrahim Paşa'nın) ve Arkeoloji Müzesini dolaşacaktık. Daha önce defalarca gittik ama her gittiğimizde yeni birseyler keşfediyoruz,sizlere de tavsıye ederim.Hayatımda ilk defa 11 yaşında bir mumyayı lahtiyle, kavanozlarıyla yani full+full hali ile Arkeoloji Müzesinde  gördüğümdeki heyecanım,şaşkınlığım ve birazda tırsıklığımı hiç unutamam:)
Neyse, bizim ediylebüdü  istemediler efendim gezmek! SevgilimY ile birşey demedik ama benim bakışımdan anladı o.Sonuçya yeni tanıyorum bu kişileri ve sevgilimin vazgeçilmezleri, ilk görüşmede bozuk atmıyım dedim. Böylece planlar birkez daha bozuldu. Hava soğuktu ve Starbucksta Chai tea latte içtik ( en sevdiğim olur kendisi, yazında buzlusu harikadır,deneyenler bilir.) SevgilimY ile biraz tuvalette oynaştık koklaştık:) Starbucks tuvaletleri zaten gidenler bilirler, bir süredir şifreli, yani oyle kapı açıldı,basıldım filan yok:)) Ama tabiki bu sonsuz rahatlık anlamınada gelmez sevgili  blogmates:)

SevgilimY kolumda,dostlarımız yanımızda yürüyerek indik Eminönü'ne, oraya kadar gitmişken Kurukahveci'den kahve almadan eve dönmek olmazdı, o işi de hallettik ve köprüaltında oturup sohbet ve keyif ile aksamı yaptık.Aslında yaz aylarında Galata Köprüsünün Haliç'e bakan kısmında oturmak daha zevkli,güneş ordan batarken tüm Haliç  akşam güneşinin etkisi ile parlıyor, that's why the foreigners called it the Golden Horn, horn because of its geographical shape, golden because of the evening sunshine.
SevgilimY ve dostlarımızla biraz aksayarakta olsa güzel geçen bir günün ardından aksam 8 gibi ayrıldık, sanırım ben bu çocuğu seviyorum ama kafamda nasıl ve nereye konumlandırarak sevdiğimi henüz kendimde çözebilmiş değilim:)
Buarada Doktor ne oldu diyeceksiniz, Dr.House çıktı Dr.Jeykll and Mr. Hyde, ben onun Mr. hyde yönünü keşfettim bolca yaptığımız msn sohbetleri, telefon konuşlamaları ve whatssapp mesajlaşmalarımızda. Böyle olunca da boşuna buluşupta günümü onla yiyemem diye düşündüm. Sahip oldukları ve geldiği konum ile gereğinden fazla övünenleri hiç sevmem/çekemem, anladınız ne demek istediğimi;)
kissed you all! :)


3 yorum: